Gündem - Yazılarım
Yazılar
- Mason Namık Kemal
- Sözde Soykırımı Tanıyan ve Özür Dileyenler
- Kamer Acemoğlu
- Türk Demokrasi Vakfı Yeniden Eskimişler
- Sedef Kabaş, yalnızca bir gazeteci mi sanıyorsunuz, hem de bağımsız öyle mi?
- Amerika Emperyalizminin STK’lar ile Yayılışı - NED
- Bir Türk Düşmanının Portresi, İstanbul Barosunu Yönetmeye Aday
Yazılar
Mason Namık Kemal...

Gündemde
NAMIK KEMAL
Son günlerde Atatürk 'ü etkileyen büyük Vatan Şairi olarak gündeme getirilen Namık Kemal ve mezarı hakkında bazı bilgileri paylaşmak istiyorum.
Öncelikle mason Namık Kemal mezarı, masonların dergisinde, yanda görüldüğü gibi verilmiş. Son günlerde gündeme getirilen mezar ile hiçbir ilişkisi yok. Bu mezarı yıktılar mı yoksa Namık Kemal mezarı diye gündeme getirilen mezar Namık Kemal 'in değil mi?
Mason Namık Kemal hakkında bend e bir kaç söz etmek isterim.
Namık Kemal, Türke düşmanlık eden, Kurtuluş Savaşı sırasında Türkleri en alçak iftiralarla Batıya şikayet eden, Ermeni ve Rum bölücü faşistlerinin localarında mason olmuştur. Bu localar Ermenilerin, Ermenice konuştuğu SER ve Rumların Rumca konuştuğu Proodos localardır. Bu localar bugünün terör merkezleridir.
Mason Bozkurt Güvenç:
"Mason Locaları Yabancı Büyük Localara (obediyanslara) bağlı olarak Osmanlı ülkesinde kurulan ve kendi ulusal dillerinde çalışan locaların sayısında, Kırım Savaşı ve Tanzimat Fermanı (1856)'ndan sonra hızlı bir artış görülmüştür. (…) Osmanlı devleti yerine yeni bir Bizans kurmayı hayal eden Scalieri adlı Masonun, Rumca çalışan Proodos ("Gelişme") locasında Tekris ettiği (Alafranga yetiştirilmiş) Şehzade Mehmed Murad Efendi'yi, kapsamlı bir plân sonucu (1876'da) tahta çıkarması ile son derece cüretkâr bir komplo başarıyla gerçekleştirilmiştir. Vatan Şairimiz Namık Kemal de aynı locada Tekris edilmiştir. Bu tür gelişmelerden sonra Sultan Abdülhamid II ile Osmanlı'yı yıkmak isteyen localar) arasında on yıllar süren, bir ölüm kalım savaşı başlamıştır. Anderson değinmiyor ama ‘Doğu Sorunu’ na çözüm arayışı içindeki Batılı güçlerin, Hür mason temsilcilerini ya da L'Accacia gibi yayınları ihmal ettiğini sanmıyorum. Pertev Paşanın anti-masonik Habnâme (rüya kitabı) va Lâhika yazıları bu dönemlerde yayımlanmıştır."
Bernard Lewis:
"Bu ön hazırlık tamamlanınca, Sadrazam, Şeyhülislamdan, akli yetersizlik sebebiyle Sultan’ın hal'ine cevaz veren bir fetva aldı ve 31 Ağustos'ta talihsiz Murat hal' edilerek yerine Abdülhamit Padişah ilan edildi. Namık Kemal'in gözlerinden yaşlar akarak, V. Murat'ın hal'inin ertelenmesi için Mithat Paşa'ya yalvardığı, fakat kar etmediği söylenir."
Bilim İnsanı Niyazi Berkes;
“Mithat Paşa’dan Namık Kemal’e kadar bir dizi eylem ve düşün kişisinin tutarsızlıklarının birkaç önemli örneğine değinmekle yetineceğim. (…) Bir eylem kişisi olan Mithat Paşa, olumsuz etkileri ta Atatürk’ün zamanına kadar sürmüş olan başka tür bir çelişki geliştirir. On dokuzuncu yüzyıl başlarından beri kendine yeni bir temel arayan Osmanlı saltanatının kurtuluşunun, bölgelere otonomi sağlayan bir yönetimle (o zamanlar ‘âdem-i merkeziyet’ denen yönetimle) sağlanabileceği sonucuna varır. O saltanatın, bir yanı ile siyasal güç temeli kalmadığını, öteki yanı ile dinsel meşruluğunun tanınmadığını iyi bildiği Osmani devletinin böyle bir yönetim getiren bir Kanun-u Esasi ile bir ‘İslam Devleti’ olduğunu birkaç dilde yayımlanmış olan ünlü yazısında ileri sürerken düşünüşündeki çelişkiyi görmüyordu.”[1]
[1] (Berkes, Atatürk ve Devrimler, 1982, s. 107-108)
Mason tarihçi Semih S. Tezcan;
Mason Semih S. Tezcan;
“Ser Locasına mensup önemli simalar arasında Sadrazam Keçecizâde Fuat Paşa, Sadrazam Mithat Paşa, Birinci Meşrutiyetin ilk Mebussan Meclisi Reisi ve sonra da Abdülhamit devrinde Sadrazam olan Ahmet Vefik Paşa, Abdülhamit zamanında Sadrazam olan Tunuslu Hayrettin Paşa, bilâhare Sultan Reşat zamanında Sadrazam olan İbrahim Hakkı Paşa, Berlin Sefiri Sadullah Paşa, vatan şairi Namık Kemal, Şair Ziya Paşa, Şinasi, Sultan Murat V ‘in kardeşleri Şehzâde Nurettin ve Kemalettin Efendiler, Sultan Mecit ve Sultan Abdülaziz’in ikinci mabeyincisi Bestekâr Ali Haydar Bey zikredilebilir.”[1]
[1] (Semih S. Tezcan, İlk Türk Masonları ve Sultan V, 1998, s. 16-17)
Bilim İnsanı Paul Dumont;
Paul Dumont;
“Milliyetçilik sorunu açısından Rum locası I Proodos, L’Union d'Orient ile Ser locası arasında tam ortada yer alır. Ser locası gibi, tümü azınlıklardan oluşuyordu. (…)
Osmanlı hanedanından bir kaç şehzadeyi, - veliaht Murat, kardeşi Nurettin, şehzade Kemalettin - ve XIX. yüzyılın en büyük şair ve yazarlarından Namık Kemal’i nura kavuşturmak bahtiyarlığına erişmişti.”[1]
[1] (Dumont, Grand Orient De France Arşivlerinde Osmanlı İmparatorluğu XIX. Yüzyıl Ortası İle İstanbul’da Fransız Obediyansına Bağlı Mason Locaları, 1985, s. 35)
Atatürk ve Namık Kemal
Çetin Yetkin, Atatürk’ün mason Namık Kemal’den etkilendiğini söyleyenlere yanıt verir;
“Namık Kemal üzerinde özellikle durmak istiyorum. Çünkü dediğim gibi, Atatürk'ün Namık Kemal'den bazı açılardan etkilenmiş olduğu belirtilerek Cumhuriyet dönemi devrimleri üzerinde de onun izlerinin bulunduğu öne sürülebilmektedir. Oysa bir kere, Cumhuriyet'in temellerinden olan laikliği, görüldüğü üzere, Namık Kemal'de aramak boşunadır. İkincisi, ulusçuluk kavramı Namık Kemal'in Osmanlıcılığı karşısında var olma şansını zaten işin başında yitirmiştir. O denli ki, Namık Kemal de bir Osmanlı olarak Türk'ü küçümsemiş bulunuyor. Belki de dikkatlice okunmadığı ya da öyle görmek istendiği için Türk ulusçuluğunun önemli bir yapıtı olarak gösterile gelmiş olan Namık Kemal'in Vatan Yahut Silistre'sinde, inanması zor ama hep Osmanlılık üzerinde durulmuş ve hep Osmanlıların kahramanlığından söz edilmiştir. Kaldı ki, Namık Kemal, Kaside ‘sinde de belirttiği gibi, tam bir Osmanlıdır ve Osmanlı olmaktan her zaman övünç duymuştur (…)
Namık Kemal'in Türkçülüğü bu kadardır. Halkçılığına gelince, önce Akif Bey adlı oyunundan şu satırları okuyalım
‘Dilrüba - ..... Keşke iki fakir köylü olaydık da, daima birlikte bulunaydık, daima birlikte çalışaydık. Bugün kazanaydık, bugün yiyeydik. O vakit görürdünüz, size nasıl cariyelik ederdim de yine sultanlar gibi ferahlı ferahlı yaşardım.
Akif - Halimizden memnun olalım. Efendiciğim, ben köylü olmayı hiç arzu etmem. Niçin devletime istediğim gibi hizmetten aciz olayım? Niçin o senin nurdan dökülmüş ellerin çift sürsün, inek sağsın?’
Görüldüğü gibi, Namık Kemal de açıkça bir halkı küçümseme söz konusudur. Onda Türk halk çoğunluğunun ekmek kavgasından kaynaklanan sorunlarına gösterilmiş bilinçli bir ilgiyi aramak boşuna bir çaba olur. Yeni Osmanlıların ve özellikle de Namık Kemal'in mutlakiyetçi Osmanlı rejimine karşı çıkışları, halkın sorunlarına çözüm aramak kaygısından değil, fakat dış siyasal kaygılardan, çeşitli uluslardan oluşan Osmanlı Devletinin özgürlükçü bir siyasal sistem sayesinde parçalanmaktan kurtarılabileceği düşüncesinden ileri gelmektedir. Kaldı ki, ona göre, siyasal savaşım içinde halkın yeri olmamalı, halk bu savaşım dışında bırakılmalıdır.
Namık Kemal, halkı ‘ayak takımı’ olarak nitelendirmektedir. Diyor ki, Babıali’nin Ali'nin zulmüne zorla da son verilebilir ve meşruti bir yönetim bu yolla da kurulabilir, ancak bu arada işe halk da karışabileceğinden, asla bu yola başvurulmamalıdır. Kendi deyişiyle ‘Bize göre, boynumuzda zulüm adlı bir zincir-i esaret bağlı, fakat refi [kaldırılması] kan bahasına alınacak kadar müşkül değil. Lakin biliyor musunuz, ben neden korkarım, dirayet ve hamiyetle itiraz makamına çıkanlar yine böyle tarik-i itidalle istihsal-i maksada çalışıp dururken açlık, susuzluk ayak takımının canına küfreder de bir kere anlar silaha sarılacak olursa İstanbul kınareye [mezbahaya] döner. Bu bahane ile belki devlet de biter. Hemen Cenabı-ı Hak muhafaza etsin.' Dahası, Namık Kemal, halk egemenliği kavramına da yabancıdır. O, iktidarın sınırlandırılmasının hukuksal kaynağını şeriatta ve İslam devlet örgütlenmesinde bulduğunu sanmıştır. Oysa kesin bir gerçektir ki, halk egemenliğinin önündeki en büyük engel, iktidarı dinsel bir temele oturtan düşüncelerdir. Bu nedenle de, Namık Kemal'in, ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ diyen Atatürk'ü bu yönden etkilediğini öne sürmek olanaksızdır. Öte yandan, Namık Kemal'in batı toplumları karşısında nasıl bir aşağılık duygusu içinde bulunduğuna da değinmiş olduğum anımsanırsa, onun, Türk ulusunda öz güven duygusunu geliştiren ve Türk olmakla övünen Atatürk'ten ne denli ayrı bir yerde bulunduğu bir kez daha anlaşılır. Buna karşılık, kuşkusuz, Namık Kemal'deki özgürlük aşkı ve bu duyguyu dile getiren dize ve yazıları Atatürk'ü etkilemiştir.
Ne var ki, Namık Kemal'in de, Atatürk'ün de Tanzimat'ı eleştirmiş olmalarına bakarak aynı çizgide birleştiklerini öne sürmek olanaksızdır. Şunu da unutmamak gerekir ki, Namık Kemal, Osmanlıcılık ve batıcılık açılarından aynı zamanda Tanzimat'ın görüşlerini benimseyen bir düşünürdür. “[1]
“Hemen söyleyeyim, çoğu kişi Yeni Osmanlıcı Namık Kemal'in Atatürk'ü derinden derine etkilediğini belirtirler. Gerçekten öyle midir? Öyle ise hangi açıdan ve ne kadar? Çünkü Namık Kemal, bir yandan İslamcı ve bir yandan da Osmanlıcı bir düşünürdür.[2]
[1] (Yetkin, Başlangıçtan Atatürk'e Türk Halk Eylemleri ve Devrimler, 1996 Ocak, s. 309-311)
[2] (Yetkin, Başlangıçtan Atatürk'e Türk Halk Eylemleri ve Devrimler, 1996 Ocak, s. 304)
Bilim İnsanı Niyazi Berkes;
Niyazi Berkes;
“Bunun ilk örneğini Tanzimat döneminde görürüz. Bugünkü ‘demokrasi’ sözcüğünün moda oluşu gibi, o zaman da Batı’yı niteleyecek sözcük ‘sivilizasyon’ olmuş, az sonra da Arapçadan alınma bir sözcüğün üretilmesinden gelen ‘medeniyet’ sözcüğü dile girmişti. 'Medeniyet' Avrupa’ya özgü bir siyasal rejim sanıldığı ve yazılarda o rejimin özünün parlamentolu hükümdarlık olduğu anlatıldığı halde, onu belirleyecek, düzenleyecek bir Anayasa girişimine hiç gerek görülmemişti. İslam dünyası ile Hıristiyan dünyası arasındaki farkın azalması için daha üstün düzeyde bir düşün yeteneği gerekliydi. Böyle bir düzeye çıkmaya çalışan ve ilk anayasa deneyinin yolunu açan Yeni Osmanlıların düşününde de, tutarsızlıkların ve çelişkilerin silinmediğini, belki arttığını görürüz. Mithat Paşa’dan Namık Kemal’e kadar bir dizi eylem ve düşün kişisinin tutarsızlıklarının birkaç önemli örneğine değinmekle yetineceğim.
Örneğin, Yeni Osmanlılar akımının en güçlü düşünürü olan Namık Kemal, Tanzimatçıların Fransız Medeni Kanunu'nu olduğu gibi kopya etme eğilimine karşı gösterdiği haklı tepkinin hızıyla ve geleneksel Osmanlı Fıkıh ulemasının bile gidemediği bir aşırılıkla, İslam Fıkıh ve Şeriatının çağdaş uygarlığın bütün gereklerini bol bol karşılayacak bir ‘okyanus’ olduğunu ileri sürer. Bir eylem kişisi olan Mithat Paşa, olumsuz etkileri ta Atatürk’ün zamanına kadar sürmüş olan başka tür bir çelişki geliştirir. On dokuzuncu yüzyıl başlarından beri kendine yeni bir temel arayan Osmanlı saltanatının kurtuluşunun, bölgelere otonomi sağlayan bir yönetimle (o zamanlar ‘âdem-i merkeziyet’ denen yönetimle) sağlanabileceği sonucuna varır. O saltanatın, bir yanı ile siyasal güç temeli kalmadığını, öteki yanı ile dinsel meşruluğunun tanınmadığını iyi bildiği Osmanlı devletinin böyle bir yönetim getiren bir Kanun-u Esasi ile bir ‘İslam Devleti’ olduğunu birkaç dilde yayınlanmış olan ünlü yazısında ileri sürerken düşünüşündeki çelişkiyi görmüyordu. Siyasal egemenliğin insanın doğal haklarına dayandığına inanırken, İslam Şeriatında halkın, haklarını 'biat' yolu ile Osmanlı soyuna devrettiğini bir çırpıda söyleyen Namık Kemal ve ne sultanlığına, ne de halifeliğine inanmadığı halde, Avrupalılara federal bir Osmanlı devletini bir İslam Devleti diye sunan Mithat Paşa’dan daha sonranın kuşağına, iç çelişkileri daha da derinleşen bir Abdülhamit rejimi mirası kaldı. Kimse, birinin düşün, diğerinin eylem alanındaki çelişkilerinin yapılan anayasadaki yansımalarını görememiş, yıllarca o kanun uğruna, onun ürünü olan Abdülhamit rejimine karşı savaşılmıştır. Namık Kemal, “millet-i hâkime’ nin egemenliğinin merkeziyetçiliği altında yönetilecek bir Osmanlı devleti içinde bir Osmanlı ulusu fikrini, Osmanlı yurtseverliği, beraberliği ülküsünü işleyen kişi. Mithat Paşa ise bunun hemen hemen tersini amaçlayan kişi. Fakat ikisi de bir İslam Devleti düşü beslerken 1876 kanununa ne Osmanlı geleneğinde, ne de (Şiilik dışı) İslam geleneğinde bulunmayan bir saltanat-hilafet, bir cismani-ruhani yetki bileşimini, yeni bir devlet türü olarak Abdülhamit rejiminin destekçilerine bir ideoloji hazırladıklarının farkında değillerdi.”[1]
[1] (Berkes, Başından Sonuna Doğru: Atatürk Zamanı, 2003, s. 180)
Mason Süha Umur, mason Namık Kemal hakkında yazısı
Ermeni Soykırımını Tanıyan Sözde Aydınlar
Batı emperyalizminin Osmanlı Coğrafyasını kana bulayarak, bölge uluslarını bir birine kırdırarak, parçalayıp, el koyma süreci olan 1. Dünya Savaşı ve sonrasında, Türk Ulusunu asla olmamış “Ermeni Soykırımı” suçlamasına karşı; bu alçak iftirayı her zaman ret ettik ve tarihi gerçekleri bilimsel yöntemlerle ortaya koyduk.
Son dönemde yaşanan Azerbaycan – Ermenistan çatışmalarında, Karabağ’da işgalci, katliamcı ve soykırımcı kimin olduğu çok açık görüldü.
Buna karşın emperyalizmin Türk Ulusuna son yüzyıldaki saldırılarının, alçak savlarından olan soykırım yalanını tanıyan “Türk Vatandaşı” Batı emperyalizmi işbirlikçisi komprador kişiler türedi. Ne yazık ki bunlar arasında Boğaziçi Üniversitesi akademisyenleri, hem de tarihçi kimlikli olanları da var.
Ermeni kaynaklarından bu emperyalizm işbirlikçisi ve Türk düşmanlarını burada sunuyorum.
Bunların TCK 301’e ısrarla karşı çıkıp, kaldırılmasını istemelerinin nedenleri de açık değil mi?
Ermeni kaynakları bu isimleri tek tek duyurmuş.
Ermeni Gazetesi maasivepost, 2015 yılında yalan Ermeni Soykırımını tanıyan ve Ermenilerden özür dileyen “Türkleri”, yazılarına dayanarak ve bağlantılarını vererek yayınlamış.
Massivepost Gazetesinin yayınına göre yalan Ermeni Soykırımını tanıyan Türk vatandaşı ve Türk soylu oldukları savlanan, Türk soylu olmayan ve Türk kültürüne düşman vatandaşlar ile Batı ülkeleri vatandaşlarının listesini veriyorum...
Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyeleri
Betül Tanbay, Edhem Eldem, Esra Mungan, Koray Çalışkan (Kemal Kılıçdaroğlu döneminin sivrilen CHP yöneticisi), Leyla Neyzi, Engin Akarlı (Robert Kolej mezunu).
Boğaziçi Üniversitesi (BOUN), Fahri Doktora Verdikleri
İsmail Beşikçi
Robert Kolej ve Boğaziçi Üniversitesinde derece alanlar
Nuray Mert: Lise Fevziye Mektepleri Işık Okulları, Lisans - Yüksek Lisans BOUN. Bildiri nedeniyle 1 yıl 3 ay hüküm giydi, kararın açıklanması ertelendi.
Mensur Akgün: Lisans ODTÜ, Doktora BOUN. TESEV Direktör, İstanbul Kültür Üniversitesi öğretim üyesi.
Eser Karakaş - MASON: Lisans BOUN, Bahçeşehir Ü. Öğretim üyesi. Fetö Terör Örgütü üyeliğinden hüküm giydi.
“FETÖ'den firari olan Ergun Babahan, Can Dündar, Eser Karakaş, Hayko Bağdat, Yönetmen Mustafa Altıoklar, PKK'ya yardım-yataklık ile kuryelik yapmaktan ötürü hakkında dava açılan ve Almanya'da yaşayan Ferhat Tunç ile…”[1]
“FETÖ nedeniyle üniversitedeki görevinden ihraç edilen Prof. Dr. Eser Karakaş'ın AİHM'de görev yapan eşi Işıl Karakaş'ın ismi ByLock yazışmalarından çıktı.
FETÖ/PDY'nin ByLock mesajlaşmalarının çözümlemeleri bir bir soruşturma dosyalarına ekleniyor.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın yürüttüğü soruşturma dosyasına giren son ByLock yazışmasından FETÖ nedeniyle üniversitedeki görevinden ihraç edilen Prof. Dr. Eser Karakaş'ın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde tek Türk yargıç olarak görev yapan eşi Işıl Karakaş çıktı.”[2]
Akşin Somel: Yüksek Lisans BOUN, Sabancı Üniversitesinde öğretim görevlisi.
Esra Özyürek: Lisans BOUN.
Mehmet Polatel: Lisans BOUN.
Soli Özel: Robert Kolej mezunu, Kadir Has Üniversitesi öğretim üyesi.
Osman Kavala: Robert Kolej mezunu. Hükümlü.
Aslı Erdoğan: Robert Kolej Lisesi ve BOUN mezunu
Roni Margulies: Robert Kolej mezunu. Osmanlı-Türkiye tarihinde aynı soy isimle birçok önemli mason var. Joseph Margulies (33.derece), Mişel Margulies, Franco Margulies…
İbrahim Betil: Robert Kolej mezunu
Leyla İpekçi: St. Michel Fransız Lisesi, lisans BOUN, Sosyoloji mezunu.
Ayhan Aktar: Lisans BOUN Sosyoloji, Marmara Üniversitesinde öğretim üyesi olarak çalışmış. 2006’da Emekli olduktan sonra Güney Kıbrıs Rum Cumhuriyetinde Kıbrıs Üniversitesi ve ardından İstanbul Bilgi Üniversitesinde öğretim üyeliği yapmış.
Semra Somersan: Lisans BOUN. “Full Bright” Bursu ile ABD’de Yüksek Lisans ve Doktora derecelerini almış. İstanbul Bilgi Ü. Öğretim üyesi
Ömer Madra: Lise, Robert Kolej. Soros’un Açık Radyo’da çalışmış.
Yabancı Misyon liselerinden mezun olanlar
Pınar Selek : Notre Dame de Sion Fransız lisesi
İpek Çalışlar: Üsküdar Amerikan Kız Lisesi mezunu.
Temel İskit: St. Joseph Lisesi mezunu, Diplomat.
ODTÜ Mezunları
Ferhat Kentel: Lisans ODTÜ, İstanbul Bilgi Üniversitesi öğretim üyesi. TESEV ‘den kitapları basılmış.
Nilüfer Göle: Lisans ODTÜ, eşi Asaf Savaş Akat.
Yavuz Baydar: Lisans ODTÜ.
İhsan Dağı: ODTÜ öğretim üyesi, Fetö TÖ gazetesi Zaman Gazetesinde köşesi vardı.
Almanya doğumlu ve Alman vatandaşları
Cem Özdemir: Alman vatandaşı Yeşiller partisi yöneticisi.
Özcan Mutlu, Sevim Dağdelen, Ayten Özoğuz, Sevim Dağdelen, Aydan Özoğuz, Cemile Giousouf
Yabancı Ülke Vatandaşları
Uğur Ümit Üngör, Hollanda vatandaşı
Gonca Sönmez-Poole, ABD vatandaşı
Diğer
Asaf Savaş Akat - mason eşi Nilüfer Göle
HKEMBL, İstanbul Nur-i Ziya Merkezinde masonlara konferans vermiş.
2016 ‘da yapılan 62. Konvan (Genel Kurul) Raporundan:
İştar Gözaydın: Helsinki Vatandaşlar Meclisi'nin kurucusudur. 1986-87'de ABD'de Fulbright Programı burs almış.
Ayşe Günaydu: Birikim yazarı
Ömer Laçiner: Birikim yazarı
Temel Demirer: TCK 301 ‘den 5 yıl hüküm giydi.
Kerem Öktem: Öğretim Üyesi ve Açık Toplum Vakfı, Avrupa yöneticisi.
Fikret Adanır: Sabancı Üniversitesi emekli öğretim üyesi
Cengiz Çandar, Tarsus Amerikan Koleji mezunu, İsveç’te yaşıyor. Hakkında yakalama kararı var.
Tuba Çandar eşi Cengiz Çandar
Dilek Kurban, TESEV çalışanı
Taner Akçam: Yakalama emri ile aranıyor. DEV-YOL 12 Eylül liderlerinden. Yurtdışında kaçak.
Aydın Engin, eşi Oya Baydar
Attila Tuygan, Erol Özkoray, Fehim Taştekin, Kutluğ Ataman, Orhan Miroğlu, Ayşe Öktem, Recep Maraşlı, Ahmet Hakan, Fikret Başkaya, Bjen Matur, Murat Morova, Nedim Gürsel, Murat Paker, Eren Keskin, Rasim Ozan Kütahyalı, Ümit Kardaş, Cengiz Algan, Baskın Oran, Sait Çetinoğlu, Ali Ertem, Yunus Tuncel, Ümit Kurt, Ümit Kıvanç Ahmet Abakay, Kemal Yalçın, Alper Görmüş, Oktay Özel, Alper Öktem, Ali Nesin, Neşe Düzel, Perihan Mağden, Akın Birdal, Gülten Kaya, Metin Arditi, Vedat Türkali, Deniz Türkali (Babası Vedat Türkali), Ragip Duran, Yasemin Çongar, Nur Süer, Umut Özkırımlı, Tarık Ziya Ekinci, Yusuf Alataş, Ekin Deligöz. Kazım Günday, Fehim Taştekin, Doğan Özgüden, Mensur Akgün, Nezahat Gündoğan, Hidayet Şefkatli Tuksal, Doğan Tarkan, Ömer Faruk Gergerlioğlu, Halil Ergün, Ayşe Önal, Mahir Günşiray, Volkan Vural, Hamit Bozarslan, Doğan Akhanlı,
Mehmet Altan: Babası mason Çetin Altan, kardeşi Ahmet Altan. Ahmet Altan ile birlikte Fetö PDY örgütü nedeniyle yargılandılar ve hüküm giydiler.
Lale Mansur, Cem Mansur’un eşi, Şanal Yurdatapan’ın kardeşi.
Ahmet Enis Batur, 12 Mart askeri müdahalesinin Hava K. Komutanı Muhsin Batur’un oğlu.
Turgut Tarhanlı, İstanbul Bilgi Ü. Öğretim Üyesi
Suavi Aydın, Hacettepe Ü. De okumuş ve akademisyen olarak çalışmış.
Erol Katırcıoğlu, Erdal İnönü, Ekonomik Danışmanlığı yapmış.
HDP
Sebahat Tuncel, Gültan Kaşnak, Ahmet Türk, Ertuğrul Kürkçü, Altan Tan, Sırrı Süreyya Önder
Masonlar:
Alber Arditi, Eyüp Nelson Arditi, İsak Arditi, Jeffy Yusuf Arditi, Hasan Rafael Arditi, Alber Arditi (N. Nelson), Albert Arditi, Yaşar Arditi, Jak Arditi Matilde Arditi Hemşire[3](Yakın akrabaları arasında mason Yakup Akmelek de var.) Fatih Akın
Kaynak Ermeni Massive Post Gazetesi:
Massivepost Gazetesi Haberi
[1] https://www.sondakika.com/haber/haber-dha-dis-can-dundar-ferhat-tunc-feto-firarisi-ve-12454812/
[2] https://www.gunes.com/gundem/bylock-tan-unlu-isim-eser-karakasin-aihmde-gorev-yapan-esi-isil-karakas-cikti-829699
[3] Masonlar, mason eşi, kızı, annesi, kız kardeşine “Hemşire” derler, Türkçesi “Kız Kardeş” demeye dilleri varmaz.
Açıklamalar
Sivas Katliamı
Anadolu coğrafyası, Türk / Türkmen'den uzaklaşan iktidarlar zamanında Türk / Türkmen katliamlarına sahne olmuştur. Sünni Ahi ya da Kızılbaş / Alevi ama illa ki Türk / Türkmen oldukları için katledildiler. Katledenler iktidara egemen olan kimi zaman Fars, kimi zaman Arap, kimi zaman Moğol, kimi zaman da Amerikalı güdümüne girenlerdir.
Kızılbaş / Alevilik, Türk / Türkmen'in öz be öz, milli kimliğidir. Ne yazık ki, Türkiye Cumhuriyetinde de Maraş, Çorum katliamları Türk / Türkmen Kızılbaş katliamlarıdır. 2 Temmuz Sivas 'da Kızılbaş / Alevi Türk / Türkmen katliamıdır. Katliamcılar, Maraş, Çorum'dan geriye tarihteki katliamcılar gibi, kendi vatanlarına, milletlerine düşman vahşi, acımasızdılar. Aklını ve vicdanını yok edip, katliama göz yumanlar ise Batı emperyalizmi işbirlikçileridir.
Yakın tarihimizin bu zulmü lanetlenirken, bu tarifsiz günaha, suça ortaklar arasında iktidarda olan Mason Süleyman Demirel, Mason eşi - Hemşiresi Tansu Çiller ve 12 Eylül ürünü Amerika emperyalizminin kurdurduğu Mason, Sabetaycı, Ermeni bölücü, Kürt bölücü koalisyonu SHP 'nin, "Deniz Gezmiş koruyucusu" diye tanıtılan" gerçekte emperyalizmin piyonu Erdal İnönü'dür. Türkiye Cumhuriyetinin istikrarlaştırılması için sahneye konan bu acımasız katliama, tarihimizdeki Kızılbaş / Alevi katliamları gerçeği ortada iken, her türlü uyarıya kulaklarını tıkayıp, çoluk çocuk Türk / Türkmen Kızılbaş / Alevileri ateşe, katliamcılara doğru, kendi nefreti, egosu, ezikliği ile sürükleyen Aziz Nesin 'de bu günahın ve suçun sorumlusudurlar.
Katliamcı madalyonunun bir tarafını görüp, diğer tarafına gözümüzü kapatırsak, ne ölen masumlara karşı ne de tarihe karşı sorumluluğumuzun hesabını veremeyiz...
Ankara, 3 Temmuz 2022
Hürol Taşdelen
Bir siyasi internet gazetesinde adımın geçmesi hakkında açıklamam
Daha önceden adını bile bilmediğim Türkiye Havadis isimli bir internet gazetesinde, içinde adımın da geçirildiği bir yazı yayımlanmış: "ODTÜ'DE OLMAYAN TEK RUH VE YOL KEMALİZM !"
Öncelikle, ne bu gazete ile ne de gazeteyi çıkaranlar ve bu yazıyı yazanlarla öncesinde hiçbir ilgim, tanışıklığım yoktur.
Bu düzeysiz yazıda adımın geçirilmesinden üzüntü ve öfke duyuyorum ve söz konusu yazıyı şiddetle protesto ediyorum.
Yazı başlığı ile tüm ODTÜ'yü hedef alacak şekilde, ODTÜ'nün Atatürk'ten koptuğu söylenmeye çalışılmış. Her kurumda farklı düşüncede olanlar elbette olacaktır. Bazı dernek yönetimleri de Atatürk ilkelerinden uzaklaşmış olabilir. Ancak, ODTÜ her zaman Atatürk'e bağlı ve Türkiye Cumhuriyetinin bozkırda yanan Türk Devrimleri meşalesi olarak aydınlık yaymaktadır ve yaymaya da devam edecektir. Bunun aksini söylemek kimsenin haddi değildir.
Yaşamımın bu olgun döneminde, bildiklerimi, tanık olduklarımı, anladıklarımı, yalnızca ve yalnızca kendi sanal ortamımda bilimsel yönteme sadık kalarak yazmaktan; tam bağımsız Türkiye Cumhuriyeti için Batı emperyalizmine ve her türlü kurumlarına dair bildiğim gerçekleri toplumumun bilgisine sunmak ve gelecek kuşaklar için tarihe not düşmekten başka bir gayem yoktur.
ODTÜ Mezunları Derneği ile ilgili olarak erişebildiğim tarihsel bilgiler ve kendi bilgi ve deneyimlerim doğrultusunda yazacaklarımı yazdım. Yazmak istediğim o kadar çok konu varken, ODTÜ MD konusu benim için bitmiş ve kapanmıştır. ODTÜ MD'ne ne de herhangi bir başka topluluğa yöneticilik yapmak ve muhalif olarak güncel siyaset içinde yer almak benim için söz konusu değildir. İçinde bulunduğumuz dönem itibarıyla, ODTÜ Rektörlüğü ve Ankara Belediyesinin taraf olduğu bir projeye muhalif olmam söz konusu olamayacağı gibi, şehir planlaması alanında olan bir konuda da fikir beyan edebilecek birikim ve donanımım yoktur.
Hürol Taşdelen, Türkçü bir vatansever olarak; Türk Ulusunun önderi Mustafa Kemal Atatürk ile birlikte yaptığı Türk Devrimlerine ve kurduğu Türkiye Cumhuriyetine bağlı, emperyalizm karşıtı bir kişidir...
Söz konusu yazının girişinde benim bir yazımdan tırnak içine bile alınmadan alıntı yapılarak, ardından kendi düzeysiz yazılarını yazarak, sanki yazının tümünü ben yazmışım gibi bir hava verilmeye çalışılmış. Türkiye Havadis internet ortamının yetkililerine ve sorumlularına; yazılarından derhal adımı çıkarmalarını ahlaki ve yasal hakkım olarak istiyorum.
19.9.2021
Hürol Taşdelen
Erdost Balcı'ya Yanıtım
Sayın Erdost Balcı,
"Masonlar ve İstanbul Barosu Seçimleri" yazıma, Twiter - messenger üzerinden tepki mesajları gönderdiniz. Cevap vermeyince de "ölü taklidi" yaptığımı söylediniz. Çok talihsiz bir ifade olmuş.
Beni bilen ve yazdıklarımı izleyen herkes bilir ki kamuya açık yazılarımın yanıtının da kamu önünde verilmesini isterim, bana özelden gelen mesajları da kamu önünde yanıtlarım. Çünkü herkesin kamuya açık yayımlanmış yazı üzerine yazılanları bilme hakkı vardır. Öyle gizli, yalnızca ikili yazışmaları yayın ilkelerim açısından doğru bulmam. Ne de olsa araştırmacı yazar olarak, bulduğum, gördüğüm gerçekleri herkesle paylaşmak, bir tür yayıncılık ve gazetecilik anlayışım gereğidir.
Sizin bana, yazımı yayınladıktan sonra messenger üzerinden yolladığınız ve verdiğim cevapları ve şimdi yazdıklarımla birlikte herkesin erişimine açık olarak burada yayınlamayı önerdim, bunu kabul etmediniz! Yazdıklarınız okur tarafından bilinsin istemediniz!
Çok açıktır ki "Masonlar ve İstanbul Barosu Seçimleri" yazım bir seçim tanıtım yazısı değil. Seçime giren hiçbir grupla bağım ya da desteğim söz konusu değil, olamaz da. 30 küsur yıl yaptığım ve çok da mutlu olduğum mesleğim Elektrik - Elektronik Yüksek Mühendisliğinden kendimi emekli ettikten sonra yaklaşık son dört, beş yıldır da Mason Tarikatı, Masonlar ve işbirlikleri üzerine yazıyor, Türk Milletine bu konuda bilgi ve deneyimlerimi sanal ortamımda (site) hiçbir akçal getiri istemeden aktararak, kendimce milletime karşı borcumu ödüyorum. Bu yazı da o çerçevededir.
Söz konusu yazıma dair bir cevap ya da düzeltme yazınız varsa, sitem üzerinden hurol@huroltasdelen.com adresime eposta ile iletirseniz memnuniyetle www.huroltasdelen.com sanal ortamımda yayınlarım.
Bu andan sonra bana herhangi bir yazışma ortamından ileteceğiniz yazıları, "yazılı yanıt" kabul ederek, sanal ortamımdan yayınlayacağımı; bundan sonra bana herhangi bir sanal yada posta ile göndereceğiniz mesaj ve yazılarınızı da, www.huroltasdelen.com sanal ortamımda yayınlanacağını bilerek ve kabul ederek yollamış olacağınızı anımsatmak isterim.
Yazdıklarınızı ve ilginç yaklaşımlarınızı anlamakta bazen güçlük çektiğimi de ifade etmeliyim.
Beyefendi, Hiçbir zaman imâ etmem, düşüncemi açık olarak, doğrudan yazarım ve yanıt verip vermemekte kimsedenin isteklerine göre hareket etmem.
Büyük Bilge ve Ozan Yunus Emre 'nin dediği gibi;
"bizi bilen bilir
bilmeyenlere de selâm olsun"
Esenlikler.
27 Eylül 2020
Hürol Taşdelen