Rus Devrimi / Bolşevik Devrimi gerçekleştikten sonra, bildiğimiz gibi, Lenin’den sonra iktidara Stalin gelir. Lenin iyi bir entelektüel iken, Stalin’in zorba, örgütçü olduğu ama entelektüellik anlamında pek de nasib almadığı bilinir. Diktatörlüğünü acımasız biçimde uygulamıştır. Sanat ve sanatçıların kontrolü için de Jdanov isimli bir zorbayı atar. Jdanov sanattan anlamadığı gibi, tamamen ideolojik bir yobazlık içinde, tüm sanat faaliyetlerini baskılar.
Rivayet o dur ki, o dönemde SSCB’de yaşamakta olan şairimiz Nazım Hikmet de öldürülmek istenmiştir.
Rus şiirinin iki büyük ozanı, Yesenin ve Mayakovski intiharları üzerine konuşacağız
İkisi de Bolşevik devrimine katılmışlardır. Yesenin daha naif ve daha az Bolşevik iken, Mayakovski daha inançlı bir komünisttir. İkisi de büyük şairlerdir.
Sergey Yesenin, başlangıçta daha iyi bir yaşam sağlayacağı umuduyla Komünist Devrimi destekler ama kısa sürede hayal kırıklığı yaşar ve diktatör Stalin’i eleştirmeye başlar. Jdanov eli ile acımasız baskılar gelir üzerine ve kırılgan kişiliği daha fazla dayanamaz. 30 yaşında kendini asarak hayatına son verir. Cesedinin başında kendi kanı ile kağıt üstünde Mayakovski’ye yazdığı bir şiir bulunur. O dönem, SSCB’nin en ünlü şairlerinden olmasına rağmen, şiirleri yasaklanır, ta ki 1966 yılına kadar.
Yesenin Usta’nın intiharı sırasında yazdığı dramatik şiire bakalım;
Hoşça kal
Hoşça kal dostum benim, hoşça kal artık,
Can dostum, seninle dolu göğsüm.
Çok önceden belirlenen bu ayrılık
Buluşmayı vaat ediyor ileride bir gün.
Hoşça kal, dostum, el sıkışmadan, konuşmadan,
Hüzünlenme ve eğme kaşlarını, mutsuz;
Yeni bir şey değil ölüp gitmek bu yaşamdan,
Ama yaşamak da daha yeni değil kuşkusuz.
Sergey Yesenin (Türkçesi Azer Yaran)
Girişte de belirttiğim gibi Mayakovski daha inançlı bir Komünisttir. Stalin’e eleştirileri olsa da, hayattan ve rejimden umudunu bir süre daha sürdürür. Masyakovski’nin Nazım Hikmet’in şiirini etkilediğini de biliyoruz.
Mayakovski, Yesenin’nin intiharına çok üzülür ama bir o kadar da kızar… Ve ardından bir şiir yazar…
SERGEY YESENİN'E
Sen gittin,
diyorlar
yukarılarda bir dünyaya.
Sonsuzlaşma-
Uçuyorsun,
parıldayan yıldızlara çarparak.
Ne borç var artık bize,
içki ne de
Ayılma.
Hayır, Yesenin,
oh
çekmek değil benim istediğim.
Görüyorum ben
kesik bileklerinle sendeleyişini
Ve alayla değil
acıyla
düğümleniyor yüreğim.
Görüyorum
bir kemik çuvalı gibi
yere atışını gövdeni.
-Dur! diyorum.
Bırak !
Delirdin mi sen?
Sürer mi ölümü
hiç insan
tebeşir tozu gibi
yanaklarına?
Sen ki çok daha
iyi verirdin ölüme
ağzının payını herkesten.
Yeryüzünde başka
kimsede olmayan
o efece konuşmanla.
Niçin?
Nedeni ne?
Donup kalıyorum şaşkınlıktan.
Homurdanıyor eleştirmenler:
-Bizce,bunun asıl nedeni
Şu...
ya da bu...
ama daha çok,
kopmak toplumdan,
Çok fazla bira
ya da şarapla kafayı çekmesi.
Başka deyişle
satsaydın
bohemleri
işçi sınıfına, diyorlar.
Sınıf bilincin olsaydı,
bak, bu gelmezdi başına.
Oysa işçiler de
kvastan sert içkilerle
kafayı çekiyorlar.
O sınıf da içerek
güzelce sıçıyor kendi ağzına.
Başka deyişle
Parti'den biri
denetleseydi seni
Sağlansaydı böylece
asıl önemi
içeriğe vermen.
Yazardın o zaman
her gün
o dizelerin
yüzlercesini
Uzun uzun
ve sıkıcı
Doronin de gördüğümüz türden
Ama bence
böylesi bir deliliğin içine düşseydin
Sen çok daha önce
son verirdin
yaşamına.
Votkadan gitmek daha iyidir
inan bana
Böylesi sıkıntıdan boğulmaktansa.
Hiçbir zaman söyleyemeyecekler
nedenini bize
seni yitirişimizin.
Şuracıkta duran
çakı mı, yoksa ip mi?
Ama bulunsaydı
mürekkebi, elbette
Angelleterre otelinin
damarlarını kesmen
ve ölüp gitmen
gerekmezdi.
Sana öykünenler çıldırdılar sevinçten:
bir daha, bir daha !
Neredeyse bir yığın insan
zıvanadan çıkıp
öldürdü kendini.
Neden çoğaltmalı
intiharları
böyle sayıca?
Daha kolay değil mi
mürekkeple doldurmak
oteldeki şişeleri!
Sonsuza dek
kilitlendi artık dilin
arkasında dişlerinin.
Benim bu bilmecemsi sözlerim
yersiz
bir bilgiçlik sayılmamalı
Halkımız,
yaratıcısı ve yaşatıcısı o güzel dilimizin,
Yitirdi ölümünle
yansılı sesler üreten
en güçlü çırağını.
Ve o herifler tayışıp duruyorlar
ölü şiir döküntülerini
Geçmiş,
gömülmüş ölülerden
hemen hiçbir yeniliği olmayan.
Üstüste yığıyorlar
tatsız uyaklarını
mezara toprak atar gibi: daha beterlerini.
Onurlandırmak için oğlunu
Esin Peri'sinin bile
işine yaramayacak olan.
Sana yaraşacak
bir anıt henüz dökülmedi
Hani nerde o anıt,
döğülmüş tunçtan
ya da yontulmuş mermerden?
Oysa çoktan doldurdular
yığın yığın
parmaklarının dibini
Çöplerle,
adama sözcüklerinden, anılardan, o bok püsür şeylerden.
Adın
hıçkırıklarla birlikte doldurdu mendilleri.
Sözcüklerini
geveleyip duruyor Sobinov ağzında
Kıvrılıp oturmuş da
altına suyu çekilmiş bir kayın ağacının-
"Hiçbir şey söyleme,
ah dostum,
içini de çek-me ne olursun."
Ah,
sen onu ne kimbilir nasıl da alaya alırdın,
Şu Leonid Lohengrinski'yi,
baş belası, tanrının!
Ortalığı kimbilir
nasıl da ayağa kaldırırdın:
"izin veremem
şiirsel gargaralarına
anıran eşşeklerin!"-
Sağır ederdin kulaklarını
üç ayaklı ıslıklarınla, sonra,
Yazdıklarının hepsini
kıçlarına sokmalarını söylerdin.
Harcardın bozuk para gibi
o yeteneksiz heriflerin hepsini,
Doldururdun
smokin ceketlerinin
kara yelkenlerini,
Öyle ki savrulurdu
sağa sola
Kogan gibileri,
Süngüleyerek
sivri bıyıklarıyla
gelip geçenleri.
Oysa bu arada
sayısı hiç de azalmadı
bu serserilerin.
Çok zorlu bir iş
onları sayıca geride bırakmak.
Yaşam
yepyeni bir biçimde
yeniden kurulacak.
İşte o zaman
yepyeni şarkılar söylenmeye başlayacak.
Böyle bir çağda
ağırlaşıyor sorunları
kalemin,
iyi ama, gösterin bana
sizi ey zavallı
hortlaklar sürüsü, hadi
Nerede görülmüştür
ve ne zaman
yüce bir kişinin,
Dikenli yolları bırakıp da
gül bahçelerini seçtiği?
Sözcükler
yönlendirir
insanoğlunun güçlerini.
Yürüyün!
Arkamızda
zaman patlasın
bir mayın gibi.
Bizim geçmişe sunacağımız
yanlızca
bukleleri
Rüzgarda
geriye savrulan saçlarımızın.
Eğlenceye ayrılacak yeri yok
gezegenimizin.
Yarınlardan
koparıp
almalıdır mutluluğu
insan.
Şu yaşamda
en kolay iştir ölmek
Asıl güç olan
yepyeni bir yaşama
başlamak.
1926
Vladimir Mayakovski (Türkçesi Yurdanur Salman)
Bu şiiri "Stalin komünistlerince" tepki görür aslında…
Ancak Jdanov eli ile düşünen, eleştiren şairlere Stalin diktasının baskıları sürer, rejimin acımasız yıkımları ve gerçekleri ile tanışır. Ateşli bir devrimci olarak genç olarak Bolşevizme inanmış olan Mayakovski de, Yesenin’in ardından 5 yıl sonra intihar ederek hayatına son verir.
O’nun da cesedinin yanında bir şiir bulunur;
SON MEKTUP
Hepinize!..
İşte ölüyorum. Kimseyi suçlamayın bundan ötürü. Hele dedi-
kodudan, unutmayın ki, merhum nefret ederdi.
Anacığım, kardeşlerim, yoldaşlarım! Bağışlayın beni. İş değil
bu, biliyorum (kimseye de öğütlemem),ama benim için başka bir çı-
kar yol kalmamıştı.
Lili, beni sev.
Hükümet Yoldaş! Ailem : Lili Brik, anam, kız kardeşlerim ve
Veronika Vitoldovna Polonkaya' dan ibarettir. Yaşamlarını sağlar-
san, ne mutlu bana..
Bitmemiş şiirleri Brik'lere verin, ne lâzımsa onlar yapar.
"Bir varmış bir yokmuş"
derler hani :
Aşkın küçük sandalı
hayat ırmağının akıntısına
kafa tutabilir mi!
Dayanamayıp parçalandı işte sonunda...
Acıları
mutsuzlukları
karşılıklı haksızlıkları
h a t ı r l a m a y a b i l e d e ğ m e z :
Ödeşmiş durumdayız kahpe felekle.
Ve sizler mutlu olun
yeter.
Vladimir Mayakovski (Türkçesi Attilâ Tokatlı)
Mayakovski’yi Nazım Hikmet Rusça anlatmış, Türkçe altyazı ile;
https://www.youtube.com/watch?v=S6mGLoIZzls
Ozanlar iktidarlar ile uyumlu olamaz; eleştiricidir, isyancıdır, başkaldırıcıdır.
Ozanlara zulüm ve bir şekilde öldürmek, baskıcı yönetimlerin tipik karakteristiği galiba. Bizim de 40’lı yıllardan başlayarak, şairlerimizin uğradığı baskılar, öldürülmeler, tutuklanmalar ve şiirlerinin yasaklanması belleklerimizdedir.
Bu sayımızı da, Mayakovski’nin bir şiiri ile bitirelim. Şiirin akıl ile duygu çizgisi üstünde dengede olabileceğini ve bir kuyumcu titizliği ile ancak, emek, bilinç ile ince ince “iş” olarak yazılabileceğini de anlatmıştı fakir kardeşiniz. Usta da bunu şiir ile anlatmış;
ŞAİR İŞÇİDİR
Bağırırlar şaire:
"Bir de torna tezgâhı başında göreydik seni.
Şiir de ne?
Boş iş.
Çalışmak, harcınız değil demek ki..."
Doğrusu
bizler için de
en yüce değerdir çalışmak.
Ve kendimi
bir fabrika saymaktayım ben de.
Ve eğer
bacam yoksa
İşim daha zor demektir bu.
Bilirim
hoşlanmazsınız boş lâftan
kütük yontarsınız kan ter içinde,
Fakat
bizim işimiz farklı mı sanırsınız bundan:
Kütükten kafaları yontarız biz de.
Ve hiç kuşkusuz
saygıdeğer bir iştir balık avlamak
çekip çıkarmak ağı.
Ve doyum olmaz tadına
balıkla doluysa hele.
Fakat
daha da saygıdeğerdir şairin işi
balık değil, canlı insan yakalamadayız çünkü.
Ve doğrusu
işlerin en zorlusu
yanıp kavrularak demir ocağının ağzında
su vermektir kızgın demire.
Fakat kim
aylak olduğumuzu söyleyerek
sitem edebilir bize;
Beyinleri perdahlıyorsak eğer
dilimizin eğesiyle...
Kim daha üstün, şair mi?
yoksa insanlara
Pratik yarar sağlayan teknisyen mi?
İkisi de.
Yürek de bir motordur çünkü
ve ruh, onun çalıştırıcısı.
Eşitiz bizler
şairler ve teknisyenler.
Vücut ve ruh emekçileriyiz
aynı kavganın içinde
Ve ancak ortak emeğimizle
bezeriz evreni
marşlarımızı gümbürdeterek
Haydi!
laf fırtınalarından
ayıralım kendimizi
bir dalgakıranla.
İş başına!
Canlı ve yepyeni bir çalışmadır bu.
Ve ağzıkalabalık söylevci takımı
değirmene yollansın dosdoğru!
Unculuğa!
Değirmen taşı döndürmeye laf suyuyla!
Vladimir Mayakovski (Türkçesi Ataol Behramoğlu)