ODTÜ Edebiyat Kulübünde Usta Ozanlarla Anılar - Attilâ İlhan

Print Friendly, PDF & Email

Makale Dizini

Attilâ İlhan

Elbette ilk  olarak Attilâ İlhan ile başlayacağım. Elbette dedim, benim yaşamımı o kadar derin etkiledi ki, ben de o kadar büyük emeği var ki… Attilâ Usta ile ilgili, ışıklara karıştığı günlerde ağlayarak yazdığım yazı, birkaç dergide yayınlanmıştı.

O kadar çok anım var ki, ama tek bir fotoğrafım yok biliyor musunuz? Hayıflanmak neye yarar?

ODTÜ Edebiyat Kulübü’nü kurar kurmaz, kimi davet edelim diye düşünmeye başladık. Erol Sayın’ın önerisi üzerine, Attila İlhan ile başlamak istedik, söyleşi dizimize. Davet işi bana düştü. Tunalı Hilmi caddesindeki, Bilgi Yayınevi bürosuna gittim. O gün tanıştım büyük usta Attila İlhan ile… O’nu hep sevecen bir yüzle anımsıyorum, örneğin kaşlarını çatık hiç görmedim. Hiç mi sinirlenmez bir insan? Hep öğretti, ufku gösterdi ama sınır çizmedi hiç.  Ağabey gibiydi, hiçbir genç şairin şiiri üzerinde kırmızı çizgiler koymadı, hiçbir mısranın nasıl yazılması gerektiğini söylemedi. Hiç incitmedi. Ama oku dedi, şiir oku, Divan, Halk, Cumhuriyet… “Odaya kapan, bağıra çağıra oku; sesini duya duya oku… Kendi şiirlerini de böyle yaz, böyle çalış. Şiirin müziği vardır, müziğini yakala.”…

Gençleri hep sevdi, hep destekledi. Omzunu koydu hep, omuzlarının yanına. Heybeti ile hiç ezmedi, hep destekledi. O Usta’nın hası idi. Şairin hası olduğu gibi.

Sofrasında onlarca kez bulundum. Sofra diyince sabah sofrası, akşam değil. Alkol ile arası iyi değildi. Sevmezdi. Solcu yazarların en büyük düşmanı alkol derdi, faşizmden önce. Çünkü alkolle tüketirler zamanı, karaciğeri bozarlar, sonra da o canım yaratıcıkları gider… Sofrasında dedim, kaç kez bulundum. Ama bir simit, bir çay bile ısmarlayamadım. Öğrenciyken tamam ama mühendis olup, çalışırken de. Ben ödemek isteyince de, “Çocuğum bizim kültürümüzde büyük öder.” dedi hep.

Dönemdaşım olan bir genç şair, ismi saklı kalsın, Attila Ustaya, “Hürol’da ne buluyorsunuz, şiirleri kötü. Bakın benim şiirlerim çok daha iyi.” gibilerden bir şey söylemiş. Terslemiş Attila İlhan, hiç unutmam bana aktarırken bu konuşmayı söylediklerini; “Usta olmadan, Ustaya yol gösteriyor, öğüt veriyor…” demişti.

Attilâ İlhan, Fransa’da kaldığı dönemde, FKP’de kitle karşısında etkin konuşma eğitimleri almış, bir de üstüne kendi yeteneği ve birikimi. Her zaman çok etkili bir konuşmacı olmuştu. ODTÜ Mimarlık Amfisi, yaklaşık 400 kişilik, tıklım tıklım dolu, ayakta duracak yer yok; muhtemelen 500-600 kişi içeride, nefes almadan büyük Ustayı dinlemişti. Sonlara doğru, “… hadi ben gideyim.” dedikçe, izleyiciler hemen durduruyorlardı.

Bir süre sonra artık Ankara yetmez oldu, İstanbul’a gitti. Çok üzülmüştüm.

Birlikte Set Kahve, Kızılay’dan Buğday sokak’a doğru yürürken bir gün, Tunus caddesinde Uğur Mumcu’ya rastladık.  Yanlış anımsamıyorsam evi oradaydı. Attila İlhan’a “ağabey” diye hitap ediyordu. Neşeli ve içten sohbet ettiler ayaküstü. Uğur Mumcu, belinde tabancasını gösterdi, “Ağabey, bak artık tabanca taşıyorum, zorunlu kıldılar.” demişti. 12 Eykül’de öldürülmedi ama katiller Uğur’umuzu, Kalpaksız Kuvvayı daha sonra elimizden alçak bir cinayetle aldılar.

Sonra şiiri bıraktım. Bir süre konuşmadı benimle, belli ki çok kızmıştı. Sonra bir gün telefonla kpnuşurken, belli ki canı bir şeye çok sıkılmıştı; “Sen doğrusunu yaptın. Yaptıklarım tam olarak ölçülemiyor, tanımlanamıyor. Örneğin bir somya üreticisinin ne yaptığı bellidir, kalitesi, özellikleri. Ama şiir çok göreceli.” diye…

Ölüm haberini alınca kahrolmuştum. Cenazesine gidemedim. Neden mi? Dünyanın saçma sapan işleri. Mazereti olur mu, vedalaşamadım Ustam ile. Tek tesellim İlkiz’in gitmiş olması, vedalaşmaya: uçmağ(x) olan ustanın ellerinden öptü.