12 Eylül darbesi olduğunda, Doç Dr. Güney Gönenç ve Prof. Dr. Nazif Tepedelenlioğlu, ODTÜ Elektrik - Elektronik Mühendisliği Bölümünün (EE) en çok sevilen hocalarından biriydi. O günlerde EE 2. Sınıf öğrencisiydim.
Hocalarımızın 1402 ile bizlerden koparıldığı günü hüzünle anımsıyorum. Üzüntü ve çaresizlik içinde odalarını ziyaret ederken, bizi bina içinde gören bir başka öğretim üyesi H.G.,
"sizi ilgilendiren bir şey yok, dolaşmayın buralarda " diyebilecek kadar duyarsızdı!
3 Aralık 2011 'de hakka yürüyen Güney Gönenç Hocamız ile 2008 'de evinde yaptığımız söyleşiyi, "odtülüler bülteni" 2008 yıllarında bir dizi olarak yayımlamıştım. Söyleşi teyp kayıtlarını çözüp, yazıya Eda Acara (ODTÜ Sosyoloji 2006 mezunu) yapmıştı.
Güney Gönenç Hocam ile ilk söyleşi; "Bir 1402 Hikâyesi"
- Hürol Taşdelen (HT): Sevgili Hocam, isterseniz 12 Eylül’de Rektör atamasıyla başlayalım.
- Güney Gönenç (GG): 12 Eylül’de, Ankara Üniversitesi’nin öğretim üyesi Mehmet Gönlübol’u ODTÜ’ye, ODTÜ öğretim üyesi Tarık Somer ‘i de Ankara Üniversitesi’ne Rektör yaptılar. Bu atamaların, Tarık Bey’in tasarımı ile yapıldığını düşünüyorum. Sonra, YÖKyasası çıktı ve biz Gaziantep’e sürüldük. YÖK yasası diyor ki, “Üniversitenin rektörü, üniversitesindeki öğretim üyelerini istediği yere getirebilir.” Gaziantep, ODTÜ’ye bağlı. Ben ve Yurdakul Ceyhun bu maddeden gittik. Haydi ben tanınmışım, mimliyim, TİP’in senatörlük seçimlerinde adaydım. Fakat Doç. Dr. Yurdakul Ceyhun, kendi halinde, siyasi yönü olmayan birisi. Bir süre Libya’da çalışmıştı. Orada Tarık Somer’le ilgili bir mektup getirmişler, ortalıkta kalan yanlış adresi olan bir mektup. O da mektubu, Uğur Mumcu’ya verdi. Uğur Mumcu da yazdı. Yurdakul bundan sürüldü ancak Gaziantep’e gitmedi, istifa etti.
Prof. Dr. Nazif Tepedelenlioğlu’na gelince. YÖK yasasında, büyük şehir üniversiteleri, Anadolu üniversitelerine yardım edecek denmiş. Mesela, bir yıllığına bir hoca alınıp buradan oraya gönderilecek. Elazığ Fırat Üniversitesi’nin Elektrik Hocasına ihtiyacı varmış ve ODTÜ’den gitsin diye karar çıkmış. Yasada deniyor ki; “gönderilecek kişi kurayla saptanır.” Kurayı nasıl, kaç kere çektilerse, Nazif çıkmış;
“Hah kurayı çektik.” demişler.
Gaziantep’te Bölüm Başkanı benim öğrencimdi, en iyi odayı bana hazırladılar. Bir gün akşama doğru, Cumaydı telefon çaldı. Bölümden kulağı delik bir Öğretim Üyesi arkadaş; “Güney senin hesabın tamam.Haber vereyim dedim” dedi. Yani 1402 ile atılıyorsun anlamında. Pazartesi erkenden sabah gittim odama; oturdum, toplanmaya başladım; 6 Mayıs veya 10 Mayıs’tı. Bu arada hakkım kaybolmasın diye emeklilik dilekçemi de verdim.
Bu arada öğrenciler arasında anket yapılmış, ben birinci hoca çıkmışım. Birisi Bölüm Başkanı’nı ve beni, “Burada komünistleri koruyor, komünist Hocayı birinci çıkarttı ” diyerekten ihbar etmiş. Soruşturma için heyet gelecekti.
-
HT: Siz ODTÜ’de EE’de çok sevilen bir hocaydınız..
GG: Evet hep birinci çıkardım bölüm anketlerinde. En son yıl 7.liğe düşmüşüm, halbuki ben hiç 3.lükten düşmezdim. O zaman dedim, resmen emekli olmuştum ama pratikte de emeklilik yaşımız gelmiş. Hiç 7.liğe düşülür mü?
Gaziantep’e dönersek, ben toplanırken Dekan girdi odaya. Toplandığımı görünce;
“ Size kötü bir haber vermek zorunda kalmayacağımı görüyorum, bunu tebliğ etmekle görevliyim”
dedi ve önüme bir kağıt koydu; 1402 sayılı yasanın 2 numaralı veya 12 numaralı madde sanırım:
“Görevinde faydalı olmadıkları anlaşılan veya bilmem neden bilmem ne olmadıkları anlaşılan, veya devlet memuru olarak çalıştırılmalarında sakınca olduğu görülen kişiler bir daha kamu görevlerinde çalıştırılmamak üzere görevlerine son verilir” diyor.
En ağrıma giden şey ise şu oldu:
“... kendine tebellüğ edilerek ve elinden ODTÜ Hüvviyeti alınarak, aşağısının imza edilmesi temin edilmesine”
Rektör yazıyor bunu: “elinden odtü hüvviyetinin alınarak”.
Bir kopyasını rica ettim; “Kopya falan verilemez.” dedi. İmzaladık, çıktı gitti. O sırada öğrenciler geldi. Hocam derse geç kaldınız, bekliyoruz. Ömrümde ilk defa dersime geç kalmışım. “Haydi dedim çocuklar eyvallah.” Onlarca dostum, öğretim üyesi, idari görevli ve öğrenci beni şehirden 8 km uzakta otogardan uğurladılar..
-
Odamda toplanırken, telefon çaldı;
“Alo alo neresi orası? Nazif Bey’i arıyorum”.
"Nazif Bey, Gaziantep’te değil, Elazığ’da, ben arkadaşıyım, neden arıyorsunuz?” diye sordum.
Aynı sabah o da atılmış.
“Ben Amerika’dan arıyorum, Üniversiteden görevine son verildiğini duyduk, burda profesörlük açık, kendisini davet etmek için arıyoruz” dedi. Sonra Nazif Amerika’ya gitti; Florida Institiues of Technology’e. Aynı zamanda,Keneddy Uzay Üssünde ders verdi.
- HT: Onca yıl emek verdiğiniz Üniversitenizden koparıldınız.
- GG: Biz bir dergi çıkarmaya başlamışdık, “Bilim ve Sanat” diye. 12 Eylül’ün 5. ayında; 1 Ocak 1981 ‘de başladık dergiye. Ve 96 sayı çıktı. İlerici bir dergiydi. Ben de o derginin yazı işlerinde çalışıyordum. Aynı zamanda atılmadan önce emeklilik hakkımı aldığım için emekli olmuştum.
- HT: Sonra döndünüz ODTÜ’ye
- GG: ODTÜ’ye dönebilmek için mahkemelerde 6 yıl uğraştım. Bir dava kazandık; “uygulamıyoruz” dediler. Onu dava ettik, kazandık, yine “uygulamıyoruz” dediler. 5-6 dava açtım. En sonunda çok iyi bir avukat vardı. Eğer bu uygulanmazsa 7 gün içerisinde Rektöre, personele hapis cezası deyince, telefon geldi, aman yapmayın... Bu arada mahkeme de geri alın demiyor, atılma kararını iptal edin. Atılmamış gibi olması lazım. Bana plaket verildiğinde 25 yıllık yazıyorlar, almaya gitmiyorum. Benimle olanlar 30 yıllık alıyor, ben 25 yıllık alıyorum. Aldığın plaketin bir kıymeti yok bu durumda.
- Nazif’e gelince, o biraz lanetledi. Davet eden de olmadı, O da gelmedi. Bizim Bölüm her zaman bana karşı olsun, Nazife karşı olsun çok iyidir. Ama üniversite olarak aynı şeyi söyleyemem. Ben davet beklemedim, zorla girdim. Nazif, gurbet ellerde öldü. Tek başına yaşıyordu orada. Ailesi gitti geldi. Karısı kanser olmuştu. Öldüğü zaman bir hafta falan evde ölü kalmış. Ben cenaze töreninde Yunus Emre’nin bir şiirini okudum ve şunları söyledim:
“Bir garip ölmüş diyiler,
Soğuk suyla yığalar,
Yedi gün sonra duyolar,
Soğuk suyla yığalar
Şöyle garip benciliğa”
Nazif bir anlamda öldürüldü.İlla öldürülmek için çapraz ateş açmak gerekmiyor. Yani Doç. Dr. Necdet’ Bulut’u öldürdükleri gibi mesela.
- HT: O dönemde çok öğretim elemanları atıldı üniversitelerden değil mi?
- GG: 1402 ile ODTÜ’den sanırım 7 kişi atıldı;. 2 kişi bizim bölümden. Yalnız atılanlar değil, o ortamın etkileri ile ayrılanlar veya emekli olanlar. ODTÜ’den 600 kişi ayrıldı. ODTÜ dışarıya açık, hocaların rahatça dışarıya gidebilecekleri üniversite. Hepsinin listesini Bilim ve Sanat’ta verdik. O zaman YÖK Başkanı İhsan doğramacı sürekli bizi yalanlıyordu. Sonunda kabul etmek zorunda kaldı.
ODTÜ’den atılanları anımsayalım istersen;
Biyoloji; Arif Bilgen, Biyoloji; Yeter Göksu, Fizik; Cemal Koç, Matematik; Ünal Nalbantoğlu, Sosyoloji Bölümü; Melih Kalaycıoğlu, Yakup Kepenek, İktisat-ekonomi; Yıldırım Koç, İşletme; Gencay Şaylan, Zeki Gürel, Kamu Yönetimi; Güney Gönenç, Nazif Tepederenlioğlu, Elektrik Mühendisliği: Jale Akyüzlü, Kimya; Dilek Güzelen, Sabriye Göksu, Yabancı Diller.
- HT: Çok teşekür ederiz.