Gezi, Aralık 2021: Adana, Antakya, Gaziantep, Halfeti, Göbeklitepe, Birecik, Uçhisar
Gezi Planlaması
Oğlumuz Umut Taşdelen, Doktora eğitimi için Almanya'dan kabul alıp, Haziran 2021'de Almanya'ya gitmişti. "Christmas" tatili sırasında üç haftalığına evine gelebilecekti. Gezgin bir aile olarak bu sürenin bir haftasını gezmeye ayırmayı istiyorduk.Umut ve İlkiz'e göre; tarih, gastronomi, doğa gezisi olmalıydı, bana göre de özel yemek yiyebileceğimiz, fazla seyahat etmeyeceğimiz bir sahil şehri. Gidip bir yerde kalalım istiyordum. Umut ile yaptığımız görüntülü bir görüşmede, ben gezi için isteğimi belirtince, O da Adana'yı önerdi. Hem özel bir mutfağı vardı, güzel yemekler yiyebilirdik hem de denizi vardı, deniz görecektik... Kabul ettim ancak Adana'nın deniz kıyısı bana çekici gelmedi, Umut hemen yakınındaki Antakya'ya gidelim, oranın sahili güzeldir dedi. Benim ilk isteğime uygundu, kabul ettim. Gezi planımız böylece belirlenmiş oldu.
Sonra düşününce, "Antakya'ya kadar gidiyorken, Gaziantep'e gitmemek olmaz" dedim ve İlkiz, Umut kuşkusuz hemen olur dediler. Bir sonraki konuşmamızda da Umut; "Madem Gaziantep'e kadar gidiyoruz, Şanlı Urfa - Göbeklitepe görülmez mi?" dedi. E o da doğruydu.
Gezi güzergahı belirlendikten sonra, Umut tüm yolculuk planlamasını yapmaya başladı; karayolu güzergahı, görülecek, tarihi yerler, kalınacak şehirler, yemek yenecek restoranlar... İlkiz de, bir şiir etkinliğinde tanıştığı şair arkadaşı Nihat Özdal'dan bölgede görülecek yerler ve kalınacak oteller hakkında bilgi aldı. Kendisine buradan sağ olsun diyorum. İlkiz, ile iletişime geçtikten sonra Şanlıurfa yerine Halfeti'de kalmamız önerisini getirdi. Plan tamamlanmış oldu. Sonra düşündüm, yolumuz Kapadokya'dan geçecek, hem de dönüş yolu uzun, bir gece neden Kapadokya'da kalmıyoruz? Umut adım adım, lafın gelişi değil, bir seferinde yürüyerek 35 km, başka seferlerde araba ile dolaşıp tepelerine tırmandığı Kapadokya'da. Ayrı ayrı, ailecek her birimizin en az 3 kez gezdiği Kapadokya. Fikrimi söyleyince hemen kabul gördü elbette. Kapadokya'da kalınacak ve gezilecek yerler, zamanları, söylemeye gerek yok Umut belirledi.
Toplam gezi süremiz 6 gece olacaktı, çünkü Umut kalan süreyi evimizde ve köpekleri ile geçirmek istiyordu. Önerilen oteller ile iletişime geçip, rezervasyon yapmak görevi benimdi.
Geziye Başlıyoruz, 17 Aralık 2021
Umut'u 17 Aralık 2021 geceyarısı Esenboğa Havalimanından aldık, o gece evimizde uyuduk ve sabah 08.30'da Ankara - karayolu üzerinden Adana'ya doğru yola çıktık.
Gümüşler Manastırı, Niğde
Kapadokya Bölgesinde kayalara oyularak yaşam alanları yaratmak, eski ve köklü bir çözüm. Coğrafyanın kader olduğu bir kez daha açıkça görülüyor.
Gümüşler Manastırı da kayalara oyularak yapılmış, eski Hıristiyanlara gizlenme olanağı da sağlayan bir yapı. Internette çok ayrıntılı bilgi var, meraklısına öneririm. Gümüşler Manastırının tepeden çekilmiş bir fotoğrafı ile başlayalım, bizim çekmediğimiz bir fotoğraf. Ardından kendi çektiklerimizi paylaşarak söze devam edelim.
Dışarıdan manastır olduğu anlaşılmıyor:
Gümüşler Manastırında duvarda gülen bir Meryem resmi yapılmış. Dünyada tüm Meryemler, hüzünlü iken Gümüşler Manastırındaki Meryem'in gülümsemesi tartışılıyor elbette. Birçok uzman bunu kurtarma heyetinde bulunan arkeoloğun işi olduğunu söylüyorlar. İnternette bu konuda pek çok yorum da var.
Gümüşler Manastırındaki gezimizden sonra Adana'ya doğru arabamıza binip, yola çıktık.
Şekerpınarı Lokantısı, Pozantı
Adana'ya giderken yemeğimizi Pozantı yolunda Şekerpınarında yedik. Harika Adana Kebap ve yanında sunulan bir çok garnitürü ile birlikte. Fotoğrafta gördüğünüz ırmak .... ve üstünde gördüğünüz köprü de ...
İskenderun, İste Çiftlik, İskenderun
Antakya'ya giderken İskenderun'da İste Çiftlik'ten alış veriş yaptık; yöresel peynirler, reçeller ve diğerleri. Dostum M. Ruhi Gökmoğol'un önerisiyle gitmiştik... İskenderun'a yolu düşenlere öneririm. Yöresel harika ürünler var.
Antakya
Antakya'ya Ortaokul çağlarında Harbiye'ye, çalışma yaşamım için de iki kez gitmiştim. Gerçek anlamıyla Antakya'yı ilk kez gördüm şimdiye kadar neden gezmediğime üzüldüm.
Öncelikle insan. Antakya, en azından benim gördüğüm bölgelerinde, geceleri kadınlar yanlarında erkek olmadan dolaşabiliyor ve kimse de rahatsız etmiyor. Bu çağdaşlığı daha önce İzmir, Eskişehir ve yakın yıllarda da Adana'da görmüştüm. Antakya, tarihsel olarak farklı inançların ve kültürlerin birlikte dostça yaşadığı kent ünvanını fazlasıyla hak ediyor. Şehirde insanlarda bu sıcaklık görülüyor.
Bize önerilen Antakya Savon Otel'de ne yazık ki yer bulamadık. İnternet üzerinden yaptığım araştırma ile Divan Otelde kaldık. Konum olarak harika bir yerde; yürüme uzaklığı 7, 8 dakika. Bu anlamda çok doğru bir seçim oldu. Otel nitelikleri bakımından ise, ne kalın derim ne de kalmayın.
Gastronomi Evi, Uzun Çarşı
Akşam yemeğini Hatay UNESCO Gastronomi Evinde yedik. Muhteşemdi. Mekan eski bir konak, yöresel yemekler çok lezzetli, servis de oldukça başarılı. Belediyenin işlettiği bir lokanta ve fiyatlar oldukça makul. Antakya'ya giden herkes burada yemek yemeli.
Kahvaltı Evi, Uzun Çarşı
Ertesi gün kahvaltımızı Kahvaltı Evi, Hatay Sultan Sofrasında yaptık, günün ilk konukları biz olduk. Şakır şakır yağmur yağıyordu ve bahçesinde oturamadık. Serpme Kahvaltı şeklinde sunulan yiyecekler, lezzetler harika ve servisten memnunuz.
Meclis Künefecisi, Uzun Çarşı
İlk yeri Hatay Meclis binasında olduğu için bu ismi almış. Şimdi eski Meclis Binası yakınında. Antakya künefesi bu olmalı.
Dionysos Şarap Evi, Uzun Çarşı
Gençlerin işlettiği ve konuklarının gençler olduğu çok güzel bir mekan. Yaş ortalamasını İlkiz ve ben hayli yükselttik. Yemekler, şarap harikaydı. Güleryüzlü gençlerle aynı ortamda olmak da güzeldi.
St. Pierre Kilisesi
"St Pierre Kilisesi veya Aziz Petrus Kilisesi, Stauris Dağının batısında kayalara oyulmuş, 13 metre derinliğinde, 9.5 metre genişliğinde ve 7 metre yüksekliğinde bir mağaradan oluşmaktadır. Antakya'daki ilk Hristiyanların gizli toplantıları için kullandıkları bu mağara Hristiyanlığın en eski kiliselerinden biri olarak kabul edilir."
Müze satış biriminde, mekanın sahibi ile bakıştık, saygılarımızı sunduk ve bizi onalandıran bakışını fotoğrafladık:
Kayıkçı
Kayalara oyulmuş insan yüzü kilisenin arkasında, daha yukarılarda. Oraya Umut çıktı...
Kayıkçı kim?
Kilisenin hemen üstünde kayalara oyulmuş bir insan yüzü var. Ölüleri yer altına götüren kayıkçının yüzü. Kayıkçı, Yunan söylence biliminde (meteoloji), ölüleri yer altına götüren tanrıdır. Kişi ölünce ağzına (Troyalılar'da gözüne) para konurmuş. Para konmayan ceseti ve ölünün ruhunu, kayıkçı yer altına götürmezmiş.
Tarih içinde şehri büyük bir veba salgını sarmış. İnsanlar ölüyor. O zamanın insanı veba denen illeti bilmiyor, cezalandırıldıklarını sanıyorlar. Kayıkçının da artık onları rahat bırakması için, şehri tepeden gören en hakim yerine kayalara yüzünü yontmaya başlıyorlar. Heykelin tam ortasında salgın bitince, yüzün yarısı, sanki örtü ile kapatılmış gibi yarım bırakıyorlar.
Kiliseden sonra tırmanmak gerek. Biz kaldık, Umut gitti, hiç kaçırır mı?
Samandağı
Samandağı'ndan Akdeniz'in enginlerine bakacaktık, karşı tarafta Suriye görülüyor. Ancak kapalı hava ve yağış buna izin vermedi. Hırçınlaşmış Akdeniz'e bir merhaba deyip, yolumuza devam ettik; Vakıflar Köyü.
Musa Dağı - Vakıflar Köyü
Hatay, Türkiye'ye katıldığı zaman 8 Ermeni köyü varmış. Türkiye, vilayet sınırları içindeki Ermenilere; "kalın, vatandaş olarak kabulümüzsünüz" denmişse de büyük çoğunluğu kalmamışlar. Kalanlar da Vakıflar'da bir araya getirilmiş, Ermeni yurttaşlarımız için yeni bir yerleşim yeri açılmış. Söylendiğine göre Türkiye'de nüfusunun tamamı Ermeni asıllı vatandaşlarımız olan tek köymüş.
Hava yağışlı ve kapalı olduğu için köyü gezemedik ancak Samandağı'nı tepeden gören, Akdeniz ufku ile yapışık, köyün tek kafesine yerleştik. Hatay'a gidenler, muhakkak Vakıflar'a gitmeliler, kafe işletmecisi genç Levon ile tanışıp, sohbet etmeliler. Yöresel yemekler için harikadan başka söz kullanan bence çarpılır. Yerel ev yapımı şarap ve boğma rakısını da biz pek sevdik. Köy çarşısında satılıyor.
Kafe girişinde limon ağacı
Musa Dağı Restorant
Kadehlerimizi, Levon şerefine kaldıdık.
Hatay Arkeoloji Müzesi ve Müze Otel
Antakya'da iki müze var; Antakya Müzesi ve Müze Otel. Müze Otelin öyküsü ilginç. Otel yapılmak üzere inşaata başlanınca, arazinin eski bir yerleşim yeri olduğu fark edilir. İnşaat durdurulur ve önce kazı yapılır, yerleşim yeri, harika mozaikleri ile ortaya çıkarılır. Sonra da tarihi özelliği korunarak, üzerine otel yapılır.
Antakya ve Gaziantep müzelerinde denizlerin tanrısının mozaikinin bire bir aynısını gördük. Sanatçısına saygı duymamak olur mu? Çok etkileyici.
Yaşam kısa, sonunda ölüm var; Ye, iç, eğlen demiş, binlerce yıl öncesinden...
Gaziantep
Eski bir Handan dönüştürülmüş, Şırahan Otel'de kaldık, gene eski bir binadan dönüştürülmüş Bayazhan ve İmam Çağdaş'da yörenin harika kebap, diğer yemekelr ve tatlılarını yedik. Yemek tapınakları buralar olsa gerek. Tek sözcükle muhteşem. Bayazhan'da katmer, İmam Çağdaş'da baklava. Baklavalarımızı yerken, İmam Çağdaş'ta yediğimiz baklavaysa, önce yediklerimiz neydi dedik.
Yöre baharatları, antep fıstığı ve diğer benzer ürünleri, Bakırcılar Çarşısında İlayda Fıstık Merkezinden aldık. İlayda Fıstık Merkezinde yediğimiz ve satın da aldığımız tatlısı da... Kaçırmayın. Gaziantep Kalesi görülmez mi? Tarihi bir kale, Kurtuluş Savaşında da kullanılmış. İçindeki Kurtuluş Savaşı müzesi, insanın tüylerini diken diken ediyor.
Gaziantep, Zeugma Müzesi
Halfeti
Bölgeye gelip, Halfeti görülmez mi? Doğrusunu söylemek gerekirse bu kadar güzel olabileceğinden haberimiz yoktu. Bölgeyi bilen dostumuz tarafından önerilince, Urfa yerine Halfeti'de kalmaya karar verdik. Urfa'ya gelecek yıl gideceğiz.
Fırat'ın etrafında oluşmuş çok önemli yerleşim yeri. Kesinlikle görülmesi gerekir.
Kasr-ı Canan Otelinde kaldık. Halfetinin açık ara en güzel oteli. Binası, çalışanları ve kahvaltısı ile. Otelin sahibi Canan Onur, bizi karşılayan, herşeyi yöneten Hatice Köse çok değerli bir genç.
Tepeye beton çirkinliği bir otel yapmışlar, Halfetililer açtırmamak için savaşım veriyorlar. Sakın ola oraya gitmeyin.
Tekne Turu ile baraj gölünü gezdik ve su altında kalmış yerleşim yerlerini tekneden gördük.
Akşam yemeğimizi Başkanın Yeri Meyhanesinde yedik. Suriye'de Kobani'de katliamdan kaçıp gelmiş şefimizdi. Göle özel Şabut balığı, Haşhaşlı Kebap ve yöresel mezeler. Şarapsız olmazdı elbette.
Gezi sonunda sahilde Siyah Gül serasını da ziyaret ettik. Gül fideleri aldık, ne yazık ki Halfeti dışında siyah açmıyorlar, koyu kırmızı olacak çiçekleri. Olsun. Bir de siyah gül kolonyası aldık. Siyah gül kolonyasının rengi koyu olmazmış, koyu olana boya katıyorlarmış. Haberiniz olsun.
Kasr-ı Canan Oteli
Aralık 22'sinde otelde kalan tek konuk bizdik, en iyi "çift odalı" odayı verdiler. Oda iki odadan oluşuyor, biri daha üstte, merdivenle çıkılıyor. Doğal olarak üst odaya Umut geçti. Üst kata geçti ve bizi tebası görüp, söylev çekmeye başladı:
Sabah kahvaltısında kedisiz olur mu?
Halfeti 'de Siyah Gül
Halfetinin özeli gene. Fidesini başka yere götürünce, koyu kırmızı açıyor. Halfeti de özel belediye serası var. Fide aldık.
Siyah Gül kolonyası da bir tek serada satılıyor. Pembe renkli. Diğer satıcılardaki, siyah renkli, boya katıyorlarmış. Dikkat!
Göbeklitepe
Göbeklitepe hakkında kitaplar okudum, video seyrettim, fotoğraflar gördüm ama Göbeklitepe 'de olduktan sonra anladım ki, Göbeklitepe ancak kendi gözlerimizle görebilirsek, anlaşılabiliyor.
Birecik Kelaynak
Birecik Kelaynak merkezine gidince Kelaynakçı Mustafa ile tanıştık. Profesyonel doğa fotoğrafçısı ve Kelaynakların manevi koruyucusu.
Kelaynaklar, göçmen kuş olduğu için, göç mevsimi yaklaşınca, fotoğraftaki dev kafese alınıyorlar. Kışı burada, haşlanmış kıyma ve havuç ile beslenerek geçiridikten sonra 14 Şuba'ta serbest bırakılıyorlar. 14 Şubat, Kelaynakların, Mısır'dan geri göçe başladıkları gün. O nedenle artık gitme tehlikeleri yok. Çevrede serbest uçmaya başlıyorlar. Kafesin arkasındaki kayalara oyulmuş yuvalarda üremeye başlıyorlar. Sayıları hızla artmış. Ne güzel. Geçen yıl belirli sayıda Kelaynek, göç yolunu unutmasınlar diye serbest bırakılmış. Orta Doğu vahşetinden kaçı kurtulup, dönebilecek?
Zeugma
Zeugma ören yerine gittik, kapanmasına 10 dakika kalmıştı. Umut koşa koşa gitti kazı alanına hızlı bir gezi yapıp geldi.
Adana
Seyhan İlçesi
Belirli bir bölgede eski binalar restore ediliyor. Seyhan Belediyesinin projesi. Bitmiş bir binaya örnek.
Nadir Kargıner Kaktüs ve Sukulent Serası Yıllardır sanal ortamlardan hayranlıkla izlediğim, Nadir Karginer ile tanışmadan ve serasını ziyaret etmeden olmazdı.
Kapadokya
Mustafa Paşa
Öğlen yemeğini gecikmeli olarak "Eski Rum Evinde" yedik. Gene tek konu bizdik. İsmi yanlış, doğrusu "Eski Hıristiyan Türk" evi olmalı. Mübadele sırasında zorla Yunanistan'a gönderilen bir Hıristiyan Türk aileye aitmiş. Sonra mübadele ile gelen Müslüman bir aileye verilmiş; onlar da şimdiki sahibine satmış.
Mübadele konusu hep kafamı kurcalardı, artık vahim bir hata olduğuna eminim. Atatürk'e yöneltebileceğim bir kaç eleştiriden biri budur. Özellikle Kapadokya bölgesindeki kökleri Karaman Türkleri'ne dayanan Hıristiyan Türkleri, zorla, Müslüman değiller diye, Yunanistan'a göndermiş; yerlerine de çoğu Türk soylu olmayan Müslüman ya da Müslüman görüntülü Sebataycıları, Müslüman Boşnakları. Böyle vahim bir hata nasıl yapılmış?
Bölgenin yüzlerce yıllık kültürünü benimsemiş, Türkiye'de Türkler açısından dinsel farklı zenginliğini oluşturan Türkleri yollamanın, tarihsel, toplumsal, ulus devlet kimliği açılarından kabul edilebilir bir açıklaması yok. Büyük kayıp.
Bölgedeki binalar üzerindeki simgeler, Hacı Bektaş Veli Dergahında benzerleri görülebilen, kökleri Şaman Türklere kadar giden Türk simgeleri.
Kapadokya'ya gelip, Ürgüp'te Trosan, Uchisar'da Kocabağ ziyaret edilip, tadım yapıp, şarap almadan geçilir mi? Geçilmez elbette ve biz de geçmedik.
Kızılçukur 'da Gün Batımı
Uchisar Gündoğumu ve Balonlar
Kapadokya'da Kaya Otel'de kaldık. Harika bir akşam yemeği, nefis kapadokya şaraplarından bolca dem alıp, gönül dolusu güldük. Restorant bölümünde bizden başka konuk yoktu, kah kahalarımız salonu çınlatıyordu.
Antakya'da yüzlerce yıl öncesinden yaşamın gizlerini çözmüş bilge sanatçının, mozaiklere işlediği gerçeği yaşadık, doyasıya.
Avanos
Dönüş
Gezi bitti ve evimize döndük. Ülkemizin tarihsel, kültürel, gastronomi çeşitliliği; bir büyük servetin üstünde yaşıyoruz, ne kadar farkındayız ki? Bu servetten ne kadar nasibimizi alabiliyoruz? Türkiye'de doğmuş, büyümüş, bu toprakların çocuğu insanların; "Sivas'tan, Ankara'dan öteye geçmedim" demelerini büyük bir cehalet, yoksulluk olarak görüyorum.
Gezimizde harika insanlarla tanıştık; Musa Dağında Levon, Halfeti'de isimlerini anımsayamadığım, Kasrı Canan Otelinin genç işletme sorumlusu, Halfeti gölünde dubalar üzerindeki Başkanın Yeri Meyhanesinin Kobani'den katliamdan kaçıp gelmiş olağanüstü yetenekli şefi, Birecik'te kuş fotoğrafı sanatçısı ve kelaynakların manevi koruyucusu Kelaynakçı Mustafa, Gaziantep'te, Adana'da kaktüscü Nadir Kargıner...
Gelecek yıl gene bu zamanlar, Urfa, Mardin bölgesine gitmek üzere planımızı yaptık...
Esenlikler
Hürol Taşdelen